29 Eylül 2007 Cumartesi

Efsaneler

Titreyen göl
Rivayet göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı bir balıkçı oturmaktadır.

Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını çırparak ona doğru gelirdi. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum yaparlar.

YANARTAŞ (ÇIRALI) VE BELEROPHONTES EFSANESİ:
Yanartaş’ın klasik Grek mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Zeus’un oğulları arasında Olympos Dağı’nda yaptırdığı yarışmada Herakles’in birinci gelmesi, bunun Olimpiyat oyunlarına başlangıç kabul edilmesi ve Olimpiyat Meşalesi’nin tutuşturulmasında Yanartaş’ın rolü büyüktür.

Yanartaş, yerden fışkıran bir alevdir ve Homer’in de İlyada Destanı’nda sözünü ettiği gibi binlerce yıldan beri durmadan yanmaktadır.

Mitos’a göre:
At aşığı Glakuos’un oğlu Hipponoes kardeşi Belleros ile ormanda avlanırken, istemeyerek kaza ile Belleros’u öldürmüştür. Bunun için kendisine “Belleros’u yiyen” anlamına gelen “Bellerophontes” adı verilmiştir. Kardeşini bir kaza sonucu öldürdüğü için vicdan azabından deliye dönen Bellephorontes ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır Tipins Kralı Ptoitos’a sığınan Bellerophontes tanrıların övünerek yarattığı bir erkek güzelidir Bazı kaynaklarca Stenehe olarak isimlendirilen kralın karısı Anteia, Bellerophontes’e ilk görüşte aşık olmuş; ancak Bellerophontes iltica ettiği bir kralın karısı ile yasak ilişkiye girmeyi asla düşünmediği için, kraliçeyi reddetmiştir.

Buna son derece içerleyen Kraliçe, Bellerophontes’i kocasına şikayet etmiştir ‘ Öl ey Preites, ya da gebert Belledephontes’i. 0 ki, gönlüm olmadan beni aşkı ile sarmak istedi” Bunu işiten kral Bellerophontes’i hemen öldürmek istemişse de, sonradan bütün intikam meleklerini üzerine çekeceğinden korkarak, onu misafirliğin dokunulmazlığına girmeden öldürsün diye, elinde birbirine katlanmış ve içinde “Bu mektubu getiren kişiyi bu dünyadan kopar; o ki, karımı, yani senin kızına tecavüz etmek istedi. “yazılı bir mektup vererek Likya Kralı olan kayınpederi Iobates ‘e gönderdi.

Yakışıklı genç kendini bekleyen sondan habersiz yola koyulmuş ve kendisini seven ve beğenen tanrıların emin rehberliği ile Likya ya, Xanthos Nehrinin kenarına geldiği zaman ihtiyar Kral misafirine sevgi ve saygı gösterdi. Dokuz gün ağırladı. Dokuz inek kurban etti. En sonunda gül parmaklı şafak onuncu kere görülünce Bellerophontes’ten damadının gönderdiği mektubu görmek istedi. Fakat İobates de bir kral misafirini öldürmekten korktu ve onu başı aslan, vücudu keçi, kuyruğu yılan ve ağzından durmadan alevler saçan Chimera adlı canavarı öldürmesini rica etti.

Bellerophon görevine gitmeden önce kahin Polydeus’a danıştı. Kahin Polydeus kendisine uçan at Pegasos’u ehlileştirmesini öğüt verdi. Bellerophontes bütün uğraşına rağmen atı yakalayamadı ve yine Kahin Polydeus’un önerisi üzerine Athena Tapınağına gitti ve geceyi bu zor görevde kendisine yardım etmesi için Zeka tanrıçasına yalvarmakla geçirdi.

Bir ara olduğu yerde uyuyup kalmıştı. Rüyasında Athena göründü ve ona dedi ki:

- “Uyan Bellerophontes, uyan... Pegasos’u yakalayabilmen için sana şu gemi getirdim. Bunu al; çünkü ancak bu gemle o asi hayvanı yumuşatır ve sırtına binebilirsin. Haydi git; fakat görevine başlamadan önce, atlara binmek sanatını öğreten tanrıya bir boğa kurban etmeyi unutma.”

Bu sözler üzerine Bellerophontes, hemen ayağa kalktı. Tanrıçanın kendisine uzattığı gemi aldı ve Athena ‘nın önerisini yerine getirdi. Pegasos, altın gemi görür görmez, hırçınlığı geçti; uysal bir hayvan oldu. Ve kendiliğinden geldi, kahramanın getirdiği gemi ağzına aldı. O güne kadar yıldırımların koşu atı olan Pegasos, Glaukos’un oğlunun ayrılmaz bir arkadaşı, sadık bir dostu oldu. Artık Chimera’yı öldürme görevine gidebilirdi ve hemen Pegasos’un sırtına atlayarak Chimera Canavarının üzerine yürüdü. Bu canavar, çevrede yaşayanları alevleri ile kasıp kavuruyor ve adeta hayatlarından bezdiriyordu. Bellerophontes canavara saldırınca, canavar çok sinirlenerek kükredi. Alevden dili her yen kasıp kavurdu.

Kükremesinden kayalar yerinden oynadı. Deniz bir Çağlayan gibi aktı. Çevrede bulunan bütün canlılar bu korkunç mücadelenin dehşetinden haykırıyorlar, bayılıyorlar ölüyorlardı. Kanatlı At Pegasos da bütün hünerini gösteriyor, sanki görevin dehşetini anlamış gibi gökyüzünde daireler çizerek, ani dalışlar yaparak, Bellerophontes’in Chimera’yı öldürebilmesi için elinden geleni yapıyordu.

Canavarın ağzından çıkan alevlerden çevredeki her şey neredeyse kül olmuş,

Pegasos’un basacağı yer kalmamıştı. Fakat en sonunda Bellerophontos mızrağını hazırlayarak Pegasos’la havadan öyle bir iniş yaptı ki, mızrağın canavarın vücuduna saplanması ile canavar yedi kat yer dibine gömüldü. Yalnız alevden dili zararsız bir şekilde yeryüzünde kaldı. Bugün o yere giden insanlar hala bu canavarın kükreyişini alev çıkan yerlerden duyarlar.

Efsanenin buraya kadar olanı Yanartaş ile ilgi, ancak Bellerophontes’in bundan sonraki serüvenleri de ilginç:

Ölümünü isteyen İobates, Bellerophontes’i ödüllendireceği yerde. onu çok savaşçı bir kavim olan Termessos’lu solymler üzerine gönderdi. Buradan daha döner dönmez Amazonlar üzerine gönderildi. Bellerophontes her ikisini de yendi. Daha sonra bir geçitle üzerine taşlar yuvarlayan ve daha sonra Likya Ovasında kendisini öldürmek isteyen İobates tarafından gönderilen askerlerle çarpıştı.

Ancak İobates hiçbir takdir göstermeyince, Bellerophontes Deniz tanrısı Poseidon’a yalvararak Xanthos Nehri’nin arkasından her gittiği yere akmasını istedi.

Bellerophontes, İobates’in bulunduğu Xanthos kentine ilerlerken dileği kabul oldu ve Xanthos nehri yatağından çıkarak büyük dalgalar halinde Bellerophontes ‘in ardından ilerlemeye başladı. Hiddetini yatıştırmak isteyenler başaramadılar. Ancak Yanthos’lu kadınlar, kent kapılarının açılmasını ve kendilerinin onunla başa çıkabileceklerini söylediler Kent için bilinen bir çözüm yolu da yoktu. Kadınların isteklerini yerine getirmekten başka çare bulamadılar Xanthos’un kent kapısı açılır açılmaz Xanthos’lu kadınlar eteklerini kaldırarak kentten ona doğu koşmaya başladılar ve hiddetinden vazgeçerse kendilerini Bellerophontes’e teslim edeceklerini söylediler. Bellerophontes bu tekliften dolayı çok şaşırmıştı. Hemen geri dönüp oradan uzaklaştı ve Xanthos nehri de dalgalar halinde arkasından geri çekildi. İobates daha sonra Bellerophontes’in kızı tarafından uğradığı iftirayı öğrenince onu Likya’da alıkoyarak kızını verdi ve ülkesinin idaresini onunla paylaştı.

Kadınların zekiliği nedeniyle olsa gerek, emir vererek, bundan böyle baba yerine, ananın adı ile çocukların çağrılmasını Likya da bir gelenek haline getirdi.

Mutluluk içinde yüzen Bellerophontes, gurura kapılarak kanatlı atı ile ölümsüzlerin bulunduğu Tanrılar Dağı Olympos’a yükselmeyi denedi. Her ölümlünün kalbinden geçenleri bilen Zeus bir at Emeği göndererek uçan atı böğründen ısırttı Canı yanan et silkindi ve Bellerophontes tutunamayarak Pegasos’un üzerinden boşluğa yuvarlandı. Kanatlı At Pegasos ise çok yükseklere, yıldızların sıralandığı mavi gökyüzünün en üst katına vardı. Tanrılar onu artık bir daha yere indirmediler ve bir burca (yıldız kümesine) çevirdiler. Bellerophontes’e gelince, o günlerce süren bir düşüşten sonra, yere düştü. Chimera’yı yenen e ünlü kahraman artık topal ve bitkin bir halde sürünmeye başladı. 0 dünyanın ünlü kahramanı iken gereksiz bir gurura kapıldığı için sefalet içine düştü; daima kederli, daima üzgün ve adsız sansız bir dilenci gibi ölünceye kadar yaşadı.

Hiç sönmeden yanan alevin, bu canavarın ağzından fışkıran alev olduğunu anlatır efsaneler. Bu alev aynı zamanda Olimpiyat Oyunları’nın ilk kutsal alevi olması yönünden da ayrı bir önem ve değer taşımaktadır. Bu mitos, toprak altından çıkan tabii gazların yanmasıyla oluşan sönmeyen ateş imajından yararlanılarak oluşturulmuş ve Homeros’un İliada ve Odessea’sına girmiştir. Homeros’tan sonra bu efsane Hephaistos ile birleştirilmiş ve bu topraklar üzerinde Hephaistos kültü oluşturulmuştur.

Bugün Chimera alevinin bulunduğu Yanartaş’a çıkıldığında Volkan tanrısı Hepaistos Tapınağı’nın kalıntıları ile karşılaşılır. Ayrıca burada Bizans Kilise kalıntıları da vardır. Bu, Hıristiyanlık döneminde bile bu alevin bulunduğu alanın kutsal bir alan olarak kabul edildiğinin bir göstergesidir.

Nasıl gidilir

Manavgat ilçesinin diğer merkezlerle bağlantısı sadece karayolu ile sağlanmaktadır. İlçedeki otobüs şirketleri batıda Antalya, doğuda Alanya üzerinden diğer il ve ilçelere ulaşımı sağlar. Manavgat ve Side otogarlarındaki otobüs şirketleri, yaz aylarında artan turist sayısına göre seferlerini artırmaktadırlar. İlçeden Manavgat Şelalesi, Side, Sorgun gibi gezilip görülecek yerlere karşılıklı dolmuş seferleri yapılmaktadır.

Otogar Tel: (+90-242) 753 13 67

Binicilik

Bazı otellerin binicilik için geniş alanları mevcuttur. İngiliz, Arap ve Haflinger atları bulunur. Binicilik ve atlama dersleri bir saat süresince veya günlük geziler halinde yapılmaktadır. Aynı zamanda üç günden, yedi güne kadar nehir boyunca veya dağlara turlar yapılır.

Bot Turu

Akdeniz'in gök mavisi suları Türkiye'nin güney kıyılarını çevreler. Yatçılar Türkiye'nin zengin kıyıları mağara, koy ve sahil çeşitliliğinde her gece değişik bir limanda konaklayabilirler.
Deniz yolculuğu cenneti olan Türkiye aynı zamanda Mavi yolculuğun merkezidir. Bu deniz gezisi nefis koylara, mağaralara rüzgarla yelken açmanın , doğa ile bütünleşmenin zevkine varmak için idealdir. Bu temiz sularda yelken açmak yatçılar için yüzme, balık avlama, kayak yapma, sörf yapma ve dalma aktivitelerini yapmak için de fırsatlar sunar.

Türk insanının misafirperverliğini görmek ve onları tanımak içinde iyi bir fırsattır. Uzun yaz mevsiminde genelde batı ve kuzey batıdan esen rüzgar yelken açmak için idealdir. Turkuaz sularla çevrili koylardan bazıları 2000 metre yüksekliğe ulaşan dağları görebilirsiniz. Side'de çevredeki koylara ve adalara deniz yolculuğu yaptıktan sonra bu koylara tekrar tekrar gitmek isteyeceksiniz.

Jeep Safari

Antalya , Kemer, side ve Alanya'daki Seyahat acentaları Toros dağlarına Jeep Safari turları düzenlerler.Günlük turlar sabah erken saatlerde başlayıp akşama kadar Offroad heyacanı yaşayarak sürer.

Su Sporları

Deniz altı dünyası, öyle güzel, öyle farklı ve öylesine renkli ki... Sevginin ve arkadaşlığın bütün bu renkleri denizin altında sizleri kucaklayarak karşılar. Birçok yer uluslararası düzeyde scuba eğitimi vermektedir. Bazıları CMAS bazıları ise PADI sertitifikası vermektedir.

Akdeniz kıyı şeridinde dalış için en güzel ve en uygun yerler Side ve kıyılarıdır. Bu okullar her sabah bu noktalara botla giderek kursiyerlere başlangıç ve ileri düzey eğitimleri vermektedir. Masmavi sularda kaliteli eğitim alarak su altındaki canlılarla tanışma fırsatını kaçırmamalısınız.

Rafting

Doğaya yönelik turizm aktivitelerinin arttığı günümüzde doğa sporları önem kazanmaktadır. Rafting en centilmen yarışmaların yapıldığı sporlardan biri olarak önem kazanmaktadır. İnsanlar yüzyıllardan beri etraflarında akan kendilerini hayatın güzelliklerine ve kaynağına götüren nehirlerden çok etkilenmiştir. Bugün, onun çoşkusuna meydan okumak ve aciz vucudu ve aklı ile doğaya karşı koymak ihtiyacındadır. Rafting'in doğuşu hiç kuşkusuz insanın ilk taşkın nehirleri keşfetmesiyle başlar. Günümüzde rafting dünyanın batısında çok popüler bir spordur.

Bu spor 8 veya12 kişi ile hızlı akan nehirlerde yapılır. Sporcuların tek koruması doğal hayat ile savaşmak için bir can yeleği ve kasktır. Tüm zorluklara rağmen nehirle yapılan savaş sonuna ulaşmak büyük bir zevkdir. Doğal olarak yönlendirmeli bir nehirde rafting yapmak raftingde kazanılacak en büyük deneyimdir. Türkiye'deki bir çok nehir rafting ve kano sporları için çok uygundur. Köprüçay, Manavgat ve Dragon nehirleri Akdeniz deki Cehennem Suyu ratfing için mükemmel güzergahlardır. Rafting doğaya zarar vermeyen, çevre dostu bir spordur. Büyük maceraların ve heyecanların sporu...

Plajlar

Side’nin 9 adet mavi bayraklı plajı vardır bunlar:

1- Titreyen Göl-1
2- Titreyen Göl-2
3- Sorgun
4- Sorgun 2
5- Side
6- Side-2
7- Side Halk Plajı
8- Club Ali Bey
9- Sol Kamelya

Vede görülmeye değer köymeydanı plajı vardır.

Müzeler

Devres ailesinin maddi katkılarıyla restore edilen İ.S.V. yüzyıldan kalma, Roma Hamamında, Side'de bulunan eserlerin teşhir edilerek ziyarete açılmasıyla başlar.

Bu hamam; Side içinde, Agora'nın karşısında bulunduğundan agora hamamı olarak geçer. Yapı beş bölümden oluşur. Restorasyon sırasında bunlardan üç tanesinin üzerleri kapatılarak (beşik tonoz ile) Müzenin sergi salonları elde edilmiştir. Hamamın diğer bölümleri ile bitişiğinde müzenin bahçesini oluşturan Palhistra'da açık sergileme vardır. Müzede sergilenen yapıtlar: 1947-1967 yılları arasında Side'de yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan eserlerdir. Ord.Prof.Dr.Arif Müfid MANSEL başkanlığında yapılan bu kazı araştırmalarından sonra Side kazılarına 1998 yılına kadar ara verilmiş.

Çalışmalar daha çok tiyatro ve tapınaklarda onarım ve restorasyona yönelik her yıl küçük çapta olmuştur. Ama 1999 yılı başından itibaren Tiyatroda, Liman Hamamında, Side'nin girişindeki Mezar Anıtında, Sütunlu caddenin kuzeyinde daha çok onarım ve restorasyona yönelik kurtarma kazıları yapıldı. Çevre düzenlemesiyle birlikte Mezar anıtının onarımı bitirildi. Diğerleri devam ediyor.

Müze'de Helenestik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeller, kabartmalar, lahitler yanında pişmiş toprak, cam ve bronz buluntular da sergilenmektedir. Eserlerimizin büyük bir kısmı da depolarımızda saklanmakta, yeterli teşhir salonu olmadığından, sergilenememektedir. Ayrıca 8000 civarında sikke depolarımızdadır. Side Müzesi önce memurluk, 1978 yılından bu yana da Müdürlük olarak çalışmalarını sürdürmektedir.



Side Müzesi

I No'lu Salon
Hamamın ilk giriş kısmı (soyunma salonu) tonozu yıkılmış üzeri açıktır. En önemli eseri zafer tanrıçası Nike'dir. Diğerleri yunanca ve Greekçe yazıtlar ile mermerden bir oyun masası bulunmaktadır.

II No'lu Salon
Soğuk Salon (Frigidarium) dur. l nolu salon (Apoditerium), II nolu salon (Frigidarium) soyunma ve giyinme bölümleridir. Yıkılan tonozları restore edilemediğinden açık teşhir vardır. Sergilenen eserler sağ tarafta Side doğu kapısında bulunarak buraya getirilmiş silah kabartmalı taş levhalardır. Bunlar, Helenistik devirde doğululara karşı kazanılan bir zaferden sonra yapılarak, kapının üzerine, zafer nişanesi olarak konulmuş olup, harpte kazanılan ganimetleri sembolize etmektedir. İşçiliklerinin itinasız gibi görünmesi, yaklaşık 15 m. Yükseklikte durmaları ve perspektif göz önüne alınarak yapılmalarından dolayıdır. Salonunun ortasında yer alan siyah bazalt taştan yuvarlak, köşeli kaideli, dışı lotus çiçek kabartmalarıyla süslü eser vazo şeklinde bir mezardır. Kapağı da kayıptır. Ticari yollaGüney Anadolu'dan gelmiştir. Geç Hitit devrine ait başka salonun orta kısmındaki sırada mermerden, silindirik kabartmalı iki adet mai kurban sunağı, nişlerde mermer torsolar; kubbeli soğuk su havuzunun içinde ise güneş saati yer almaktadır. Aslında üzeri tonoz kemer ile örtülü olan bu açık salon doğuda hamamın sıcak salonları, batıda paleistra, doğu köşesindeki bir kapıyla da külhanla buluşmaktadır.

III No'lu Salon (Yuvarlak Salon)
Esas Müzenin kapalı kısmına girişi sağlayan büyük kapıdan içeriye ilk girilen yerdir. Yuvarlak, üzeri kubbeli (fenerli) duvarlarında simetrik dört yıkanma nişi bulunan salon artık tamamen terleme yeri (laconicum) denilen en sıcak kısmıdır. Bu bölümün kapı geçitleri dışındaki yarım daire şeklindeki dört nişte dört heykel yer almakta bunlardan biri olan kadın heykeli Puducitia denilen tipe girmekte, bol kıvrımlı ve himetionu ile dikkati çekmekte kollarının durumu ile de zarif bir görünüş arz etmektedir. Roma devri M.S.II.yy.'a aittir. Başı ve ayakları kırıktır. Diğer üçünün biri erkek, ikisi de kadın heykelidirler.

IV No'lu Salon (Havuzlu Salon)
Hamamın sütunlu cadde cephesine paralel uzanan sıcak bölümüne antik çağlarda Caldarium denilirdi. Diktörtgen planlı, olup kısa cephelerde birer büyük, uzun yol cephesinde de yarım daire şekilli üç küçük havuz bulunduğundan "havuzlu salon", denilmektedir. Hamamın en önemli bölümü büyük pencerelerle aydınlatılmakta olup duvarlarında nişler vardır. Tonozu taşıyan kemer kaburgaları dahil mermerle kaplıdır. Salon alttan hypocaust sistemi ile ısıtmalıdır.

Duvarlarındaki mermer kaplamalara ait çiviler (dubeller) ve sıcak su boruları ile tüteklikleri halen görülebilmektedir. Salona girince hemen sağdaki nişte büyük Nike heykeli, duvara raptedilen raflarda ve konsol üzerinde tanrı ve tanrıça heykelcikleri, torsolar ve mermer baş portreleri bulunmaktadır.

Güneydeki havuz içinde amphoralar, üst kısmında sunaklar ve kabartmalı lahit parçaları vardır. Doğu havuzu içinde P.T. kaplar, taştan ilkel gemi çapaları vardır.

Kuzey büyük havuz içinde kremasyon çömlek mezarlar, mermer bir lahit teknesi tuğladan bir mezar yapılmış içinde bir erkek iskeleti teşhir edilmektedir. Havuz üstündeki set üzerinde ise yine heykeller vardır. Ortada sütunlu caddede parçalar halinde bulunan Herakles çıplak olarak tasvir edilmiş, üzerinde aslan postunun örttüğü sopasına dayanmıştır. Budaklı sopası ve aslan postu güçlü Herakles'in sembolüdür. Buradaki pozisyonu; 12 macerasından biri olan Hesperid'lerin altın elmalarını çaldıktan sonra dinlenirken (hatta arkadaki sağ elinde elmayı saklıyor.). Görevi tamamlamanın verdiği rahatlama anı tasvir edilmiş diyebiliriz. M.S.II.yüzyıla aittir.


Üç güzeller:
Tiyatroda sahne binası yanında bulunmuştur. Başları, kolları ve bacakları eksiktir. Mitolojide Kharitler olarak geçen güzeller, sevimli şeylerin, şenliklerin tanrıçalarıdır. Parlaklık, ışıltı, güzellik anlamına gelir. İnsanların içine sevinç, neşe serperek onları coşturur. Sanatı korur ve ilham verirler. Çoğu zaman Apollon ve Dionyzos şenliklerinde şarkı söyler ve eğlenirlerdi. Bugünün sanatçıları gibi olduklarından çok sevilirler ve her devirde çok miktarda yapılmışlardır. Aynı zamanda birbiriyle yarışan güzellik tanrıçalarıdırlar. Genellikle üçe yanyana, cepheden bakılmak üzere tasvir edilmişlerdir. Eser Roma devri kopyasıdır.

Bu salonda nehir tanrısı Melas, girişin hemen solundaki bronz kol, tam karşıda da Sidece yazıtlar, mezar stelleri, Likya tipi kabartmalı mermer lahit parçalan, aslan şeklindeki masa ayağı, Afrodit'in istiritye kabuğu içinden doğuşu kabartması ile İksios'un tekere gerilmesi kabartmaları zikre değer eserlerdir. Kuzey büyük havuz içinde kremasyon çömlek mezarlar, mermer bir lahit teknesi tuğladan bir mezar yapılmış içinde bir erkek iskeleti teşhir edilmektedir. Havuz üstündeki set üzerinde ise yine heykeller vardır. Ortada sütunlu caddede parçalar halinde bulunan Herakles çıplak olarak tasvir edilmiş, üzerinde aslan postunun örttüğü sopasına dayanmıştır. Budaklı sopası ve aslan postu güçlü Herakles'in sembolüdür. Buradaki pozisyonu; 12 macerasından biri olan Hesperid'lerin altın elmalarını çaldıktan sonra dinlenirken (hatta arkadaki sağ elinde elmayı saklıyor.). Görevi tamamlamanın verdiği rahatlama anı tasvir edilmiş diyebiliriz. M.S.II.yüzyıla aittir.

V No'lu Salon
Bu salona hem III nolu yuvarlak salondan hem de havuzlu salondan girilir. Hamamın Tepidarium denilen ılıklık kısmıdır. Dikdörtgen şekilde yine üzerinin tonozu tamamlanmış, duvarlarında nişler vardır. Bu salonun plandaki V nolu (Apoditeryum) ile girişe açılan kapısı teşhir salonu yapılırken kapatılmıştır. Müzenin bu bölümü; en çok eserin teşhir edildiği salonudur. Yuvarlak Salondan içeriye girince ilk dikkate çeken, boydan heykeller, ortada Lahitler, güney derin niş içindeki Hugeia (sağlık tanrıçası), önündeki Apollan heykelleri; batı uzun duvar nişindeki Nemesis ve osthotekler; kuzey içindeki sfenksler ile duvar önündeki kadın heykeli; batı niş içindeki başsız tanrıça Athena heykeli ile duvar önlerinde yapılmış kaide üzerine yerleştirilmiş torsolar; Duvarlara raptedilmiş küçük raf üzerindeki mermer portre başlar ile doğu duvar nişi içindeki zırhlı giysili imparator büstü salonun zikre değer eserleridir.

Aşağıda Agorada bulunmuş olan bu imparator gövdesi zırhlı giysisi üzerine kabartmalarla süslüdür. Alt tarafı bulunamayan bu imparator heykelinin başı M.S.III.yüz yılda bir başka imparatoru tasvir etmek üzere değiştirilmiştir. Zırh üzerindeki mitolojik yaratıklardan, baktığını taş kesen Medusa vegrifon vardır.

Eroslu LahitBu salonun en güzel eseridir. Doğu nekropoldaki mezar anıtında bulunmuş, dikdörtgen prizma bir tekne ve tapınak çatısını andıran bir kapaktan oluşan Pamphilia tipinde bir lahittir. Roma devrinde Lahitler, ölen kişinin öbür dünyada da yaşanacağı ve ruhunun korunacağı mekanlar olarak düşünüldüğünden, ev tipinde yapılmışlardır. Dikkat edilip bakıldığında tekne süslü alt kaidesiyle bir evi, kapağı ise stilize edilmiş hatlarla kiremit döşeli bir çatıyı andırmaktadır. Tekne kısmının dış yüzlerinde yüksek kabartma içki içip sarhoş olarak dans eden aşk tanrısı EROS'lar tasvir edilmiştir. Köşelerde ise ellerinde hurma dalı tutan kanatlı zafer tanrıçaları, ölen kişinin hayatta iken başarı kazandığı ve mücadelelerini zaferle sonuçlandırdığının ifadesidir. Kapak üzerindeki aslan başları dam suyunu akıtan çörtenlerdir. Lahit Roma döneminde M.S.III.yüzyıl başlarına aittir.

Tarihçesi

Antalya'ya 75 km. Manavgat'a 7 km. uzaklıkta olan Side, Yaklaşık 400 m. eni ve 1 km. uzunluğu olan bir yarımada şeklindedir. "Side" adı Anadolu dilinde "Nar" anlamına gelmektedir. Bu özellik ve bilgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side'nin İ.Ö.VII yy'dan önce kurulduğu da söylenmektedir. Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar İ.Ö. VII yy. göçler sırasında Side'ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre İ.Ö. III yy' a değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir.

Side İ.Ö. VI yy'ın ilk yarısında Lidyalıların, İ.Ö. 547-546'da da Persler'in egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent. İ.Ö. 334' de İskender'e teslim olunmuştur.İskender'in ölümünden sonra Antigonos'un (323-304). Ptolemaioslar'ın (301-215). İ.Ö. 215'ten sonrada Suriye Krallığı' nın denetimi altına girmiştir. İ.Ö. II yy. da Ptolemaioslar'ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. İ.Ö. 188'de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı'na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. İ.Ö. 78'den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, İ.S. II. Ve III. yy'larda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. II. yy boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman ( İ.Ö. 138 ) ''Sidetes'' adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios, Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birço tanrıya inanıp tapan Side'liler İ.S. 4.yy'da hıristiyanlaşmaya başlamışlardır.

Side, İ.S. V. yy'da Pamfilya Metropolisi ( Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yy'da en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim VII. IX. yy'lar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. XII.yy'da Arap coğrafya cısı İdrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve ''Yanmış Antalya''olarak tanımlamaktadır. İdrisi'ye göre 1150'ye doğru kent halkı Side'den göç etmiş, XII.yy'da Side tümüyle boşaltılmıştır. 13.yy'da Selçuklular'ın 14.yy'da ise Hamitoğulları ve Tekelioğulları'nın egemenliği altına giren Side'de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yy'da kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar nede Selçuklular Side'de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası'ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır.antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan "Selimiye" adını alan Side'nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.

SİDE'DEKİ TARİHİ ESERLER:
KENT SURLARI BÜYÜK KENT KAPISI , DOĞU KAPISI , SU KEMERLERİ , BÜYÜK ANITSAL ÇEŞME , KOLONNEL CADDE , EVLER , AGORA , ANITSAL KÜTÜPHANE VE DEVLET AGORASI , PİSKOPOS SARAYI VE BAZİLİKASI , VESPASIANUS ÇEŞMESİ , ÜÇ HAVUZLU ÇEŞME , TİYATRO , MEN TAPINAĞI , BAKÜS TAPINAĞI , BÜYÜK LİMAN HAMAMI , LİMAN HAMAMI , APOLLON TAPINAĞI , ATHENA TAPINAĞI , SİDE LİMANI, SİDE MÜZESİ.

Roma döneminde inşa edilen hamam kompleksi üzerine, son yıllarda yapılan küçük restorasyonlarla Side Müzesi kurulmuştur. Müze'ye doğu yönünde bir kapıyla girilir. Daha sonra tabanı taşlarla kaplı ve hamamın ikinci tepidariumu olduğu anlaşılan bir avludan geçilerek büyük bir bahçeye çıkılmaktadır. Bu avlunun etrafında ve bahçenin içinde Side'de yapılan kazılarda bulunan lahitler, sütunlar, büstler, torsolar, yazıtlar, heykeller, heykel kaideleri, sütun başlıkları, frizler, rölyefler ve steller görülmektedir. Müze bahçesi aslında Roma Hamamı'nın jimnastik salonu ve palaestrasının avlularıdır. Tabanı mermer parçaları ile kaplı olan bu avluların içindeki en önemli eser, avlunun kuzey duvarında görülen denizler tanrısı Poseido‘nun mitolojik öykülerinin yer aldığı friz serisidir. Burada tanrı ve tanrıçaların doğayla olan ilişkileri tasvir edilmektedir.

Side

Side ülkemizin en çok tanınan antik yörelerinden biridir.

Eski bir Liman olan Side'nin ismi nar anlamına gelmekteydi. Bugün güzel bir sahil kasabası olan Side'de antik kalıntılar, sıcak bir iklim, kumlu plajlar, birçok alışveriş merkezi ve modern konaklama tesisleri turistleri bu yöreye akın akın getirmekte.